Flashback: İngiliz GQ Dergisi Röportajı

Flashback: İngiliz GQ Dergisi Röportajı

Tümgördüğümüz o ortalıkta daha fazla görünmek, duyulmak, çekilmek, para kazanmakve tekrar görünmek, duyulmak, çekilmek, Jason Flemying (kötü adam olarak), AndySerkis (insanlara karşı kin besleyen zeki bir maymun olarak) ve Hans Zimmer(film müziklerinin efendisi) ile birlikte 3-D devam filmleri çekmek için ikikatı daha fazla para kazanmak için büyükannelerini bile satmaya razı olaninsanlar. Fakat Los Angeles menajerlerinin de kabul ettiği gibi eğer istediğin nazik ve sakin bir hayatsa o zamanHollywood’dan uzak durmalısın. Oyundan çık. Albuquerque, New Mexico’da domuz yetiştirenkuzenlerinin arasına geri dön. Evine git. Çocuksahibi ol. Bir şeyler öğret. Aptal, küçük film yıldızı olma masalını unut…

Ama sen bir yıldız mı olmak istiyorsun?Ünlü olmakmı? O zaman kalk koltuğundan, süslen ve “motivasyonu”nugözden geçirmek için bu gece – torpilin olmadan - benimle Chateau’da, 69numaralı odada buluş. Ah, ama sen oyuncu muolmak istiyordun? Sanatı için saygı duyulan biri mi? Öyleyse, duyduğuma göreJames Lipton’ın* Tribeca’daki evinin yakınındaki çift katlı evde bir ‘yalvarma’partisi var. Başarısız görüşmeler ve deneme çekimleriyle geçen beş yılınsonunda seni Sunset Bulvarı’daki Mel’s Drive-In restoranında göreceğim. Tüm oüzgün, yalnız, kıymetli, küçük yaşamın boyunca orada masaları bekliyorolacaksın. Siparişimi not al! Taze sıkılmış portakal suyu, buğday unundanyapılmış krep, bir tabak huevos rancehros** eşliğinde pişirilmiş yumurta – ah vebir de ‘o istediğin asla gerçekleşmeyecek’. Çok uzun bir süre. Ve masamdan ayrılırken kariyerinin üzerine de kapıyıkapat.

"Bam!"

Böyle bir sahne biraz abartı olabilir ama bu böyle bir şeyin asla gerçekleşmeyeceğianlamına gelmez. Hollywood’da bir yıldız olmak şanslı bir çıkış yapmana, birreality şovunun ve tuttuğunu koparan bir menajerinin olmasına, birbağımlılıktan kurtulmana, birkaç sarhoşken arabasürme olayına veya en azından güçlü bir yakınının sağladığı bir torpile bağlı. Harika bir oyuncuolmak ise bu endüstriden ne kadar şüphe edersen et hala yeteneğe sahip olmayıgerektiriyor. Şükürler olsun ki Alacakaranlık serisinin 21 yaşındaki güzelyıldızı Kristen Stewart Albuquerque’den değil, domuz yetiştiren kuzenleri de yok(bildiğimiz kadarıyla), “bir menajerin kucağından geçmesiyle” tanınmadı asla (tabiieğer menajere bir yumruk indirmek için yüzüne yaklaşma amacıyla değilse, üçabiye sahip olması sebebiyle bu çocuk kendini korumayı çok iyi biliyor), ne de Chateau Marmont’da çalışan sektörün ünlü masörüMecca’nın yanından bile geçmemiş. Kısaca bankahesabı (Forbes bu yılın başında kazancını Julia Roberts’ın da yer aldığı birlistede açıklamıştı) dışında Kristen Stewart’ın “Hollywood”lu diye tanımlanacakhiçbir yanı yok.

Aslında bu son kısım doğru değil. Kristendaha önce Chateau'da bulunmuş. Hem de bir buçuk milyon kez. Ve oranın ona görebir yer olmadığını söylemek Dominique Strauss-Kahn'ın evine yardımcı almaktazorlandığını söylemekle eş değer olacak. Bu aşikar.

"Eğer oraya (Chateu) gidersek sürekliarkamı kollayacakmışım gibi hissediyorum sadece," diye onaylıyor Kristen.Bu sırada neredeyse insanlıktan bir saatlik uzaklıktaki Meksika restoranındakiyerlerimizi alıyoruz. Topanga Kanyonu’nun tepelerinde yer alan bu mekan soğukbiraların kırmızı plastik sepetlerde sıcak nacho ve tatlı, ev yapımı salsalarlabirlikte geldiği gösterişsiz bir baraka. Bu yer bana Disney'in dönmedolaplarının bekleme odasını hatırlatıyor. "Burası Los Angeles'da hala birzerre görünmez olabildiğim tek yer. Ve" -- narin, zarif ve güzel yüzhatları aniden tüm keyfini kaybediyor -- "bunun böyle kalmasını tercihederim."

Kristen’ın yaşadığı çevreyi şiddetlegözlerden sakındığı çok açık.Hatta bu güvenli sığınağında bile başkabir müşteri barakanın arka kapısında gürültü ederken sesi ara ara fısıltıyadönüşüyor. Buna paranoya diyemem ama açıkça yabancıların yanında biraztedirginleşiyor. Özellikle de gazetecilerin yanında. Ve bu hiç şaşırtıcı değil.2007'de Stephenie Meyer'ın dünya çapında ün kazanmış Alacakaranlık kitaplarınınfilm versiyonunda Isabella "Bella" Swan'ı canlandıracağıaçıklandığından bu yana Kristen sürekli izlendi.

Ve takip edildi. Kovalandı. Avlandı. Uzunuzun konuşuldu. İnternet üzerinde. Paparazziler tarafından. Fanlar tarafından.Nefret edenler tarafından. Sarhoş Mumsnet üyeleri ve onların kedileritarafından. Robert Pattinson'ın canlandırdığı Edward Cullen'ı ellerinegeçirmeye çabalayan ergenlik çağı öncesi kızlar tarafından. Los Angeles'da.Hollywood'da. Britanya'da. İskoçya'da. Isle of Wight'te. Gri Mini'sinisürerken. Taksilerde. Prömiyerlerde. Tatildeyken. Çalışıyorken. Veyaçalışmıyorken. Uyurken. Rüyalarında. Kabuslarında. Bu vampir filmlerininbaşarısının Kristen'ı içgüdülerine ne şekilde güveneceğini bilmez hale getirenekadar hayatını al aşağı etmesi (hem iyi hem de korkunç anlamda) anlaşılır birdurum. Fakat şimdi geçen yaz o lanet olasıca Potter çocuklarının dediği gibi"Her şey Sona Eriyor".

"Evet, bitirdik. Tüm sahneleriçektik." Gelecek ay Alacakaranlık: Şafak Vakti - Bölüm 1'i göreceğiz veBölüm 2 de yeni moda pazarlama ve para yapma stiliyle Kasım 2012'de vizyonagirecek. Peki Kristen filmler sona erdiği için rahatladı mı? Cevabı sonradankocaman bir sırıtışa dönen çarpık bir gülümseme oluyor. "Kariyerin boyuncasanki bir dönem kapanıyormuş gibi hissdebileceğin çok nadir anlar vardır, bundada öyle kesin bir nokta var. Artık epik ve ikonik sahneler yok..."

Milyonlarca Alacakaranlık hayranından -veya fanatik hayranların deyimiyle "Twihard" - biri değilsen tüm buhisteriden haberin olmadığına şüphe yok. Alacakaranlık hayranları içinse final filmikırmızı nokta önemi taşıyor. (Örnek: Edward ve Bella şelale sahnesi) Şafak Vakti'nde ilk sırada"Düğün" geliyor, Kristen'ın karakteri Bella Swan sonunda vampirEdward'la evleniyor. Ardından "Hamilelik"; ölümsüz, kan emicisevdiceğiyle yavaşlatılmış hızda, ay ışığında seviştikten sonra Bella yarıinsan, yarı vampir, kurt-yavrusu şeye hamile kalıyor.

"Düğün sahnesi için çok heyecanlıydım,"diye itirafta bulunuyor. "Sete baktığımda, tüm o sıralar ve ışıklarlabirlikte, herkesi kıyafetleri içerisinde görebiliyordum ve o anda ağlamayabaşladım. Tanrım, o lanet olası gelinlik!"

Prömiyerlerde giydiği o süper mini elbiseleriçinde şahane görünmesine rağmen Kristen'ın normalde daimi seçimi üzerineikinci bir deri gibi yapışan dar kotları, yıpranmış Converseleri ve eski RonZombie tişörtleri oluyor. "O şeyin içinde bir hafta kaldım, zar zorhareket edebiliyordum. Fakat ortam çok seramonik hissettirdi. Sanki gerçek birdüğünmüş gibi."

Karşımda oturan, sigarasından çıkan dumanağaçlara ulaşırken sessizce birasını yudumlayan bu genç kadın, dört yıldan uzunbir zaman önce başlayan bu maceraya biraz safça atılan genç kızdan (kendisözleri) hiç şüphe yok ki bu hale dönüştü. Tüm dersler öğrenildi. "Bu işinbüyük bir olaya dönüşeceğini öğrendiğimiz en önemli an 2008'de katıldığımız SanDiego'daki Comic-Con'du. Ekipten herhangi birinin katıldığı ilk Alacakaranlıkpromosyonuydu, bu yüzden hiçbir beklentimiz yoktu. Ve orada binlerce insan bizibekliyordu. Bu şeyin ne kadar güçlü olacağını hissettiğimiz an o andı. Ben, Rob[Pattinson], Ashley Greene, Taylor [Lautner] birbirimize bakıyorduk vehepimiz içimizden 'Tanrım neler oluyor?' diyorduk."

Tüm umutları ve de korkuları kısa sürede cevabınıbuldu. Alacakaranlık’ın tüm dünyaya etkili birkültür şoku yaratacağı kaderinde vardı. Ve bu girdabın baş yıldızları olarakKristen ve Robert’ın gerçek hayatta birlikte olup olmadıkları dedikoduları daaynı kaderin parçasıydı. Bu büyük hayran kitlesi tarafından yaratılan etki kısazamanda Summit Entertainment’in başındakiler için bir ganimet niteliği kazandı. Genç, obsesif (veya Pattinson’ın ateşli fanlarınıninternet dünyasının karanlık yerlerinde tanındığı isimleriyle “Robsessed”) vekolayca etki altına alınabilen para makinelerinden başka hiçbir şeyyapımcıların ağzını daha fazla sulandıramaz. “O andanitibaren stüdyodaki adamlar gözlerinde dolar işaretleriyle dolaşmayabaşladılar. Kumar oyunları gibi! Ve sonra her şey başladı. Çılgınlık. Planlar.Talepler. Röportajlar.”

Genç yıldızlar projenin içine daha da atıldıkçaAlacakaranlık fenomeni de aynı şekilde büyümeye başladı. Hemen sonra hayatlarıher yönüyle kana susamış o kültürel ezici gücün etkisi altına girdi. “Benimiçin en büyük değişiklik güvenlikle dolaşmak oldu sanırım. Yani her yereseninle birlikte geliyor. Kocaman bir adam sürekli yanımda duruyor. Adı JB, obenim adamım. Bunu söylediğim için beni öldürür ama onun bile lanet olası bir fan sitesi var. Tüm o kızlar onu biliyorve o şimdi ‘HBD’ – Hottie Bodyguard*** diye tanınıyor.”

Alacakaranlık’ın ardından 2009’da serininikinci filmi Yeni Ay’ın kat kat başarı kazanmasıyla Kristen ve Robert, çığlıklaratan Twihard kalabalığı tarafından hırpalanma korkusuyla otellerinden ayrılamazoldular. Peki aktris hiç hayatından şüphe etti mi? “Elbette. Yani bu insanlarçılgın. Herkes kendini ne koruyacaksa onu yapıyor, fakat burada oturup tüm oinsanların çılgın olmadığını söylemek sahtekarlık olur. Eminim pek çok insan busorudan kaçınıyor, çünkü her an hayatlarından %100 memnun olduklarını ve herşeyin harikulade olduğunu göstermeye çalışıyorlar… Fakat eninde sonunda buinsanlar çılgınlar! Sadece işten işe koşturup tüm konsantrasyonumu tek birfilmde yoğunlaştırarak gayet mutlu olurdum. Asla böylesine ünlü olmak istemedim. Böyle bir hayatı kendim için asla hayaletmedim.”

Kristen Stewart bir California’lı olaraksekiz yaşından beri filmlerde çalışıyor. Ta en başından gişe rekoru kıranfilmlerde ve konuşan bir maymunla birlikte çekilen mısır gevreği reklamlarındayer almaktansa, sahip olduğu mevkiyi korumak ve inandığı işi yapmak içinsavaşmaya hazırdı. Bu aslında nasıl bir aktris olmak istediğini değil de dahaçok nasıl bir aktris olmak istemediğini gösteriyor.

İlk kayda değer rolü küçük bir Amerikankasabasını konu alan ve AM Homes kitabından esinlenilen bağımsız yapım TheSafety of Objects oldu. Kristen sorunlu bir annenin (Patricia Clarkson) kızı,erkek Fatma kılığındaki bir karakteri oynadı. “Oyunculuk yapmaya devam etmeyidüşündüğüm bir dönemin sonunda Safety’deki rolümü aldım. Bir çocuk olarak lanetolasıca pek çok utanç veren bölümler için seçmelere katılıyorsun ve benimhayatım da o yaşlarda aynı şekilde olabilirdi…”


Belki fark etmişsinizdir Kristen küfretmeyiseviyor. Bazı kadınlara küfretmek yakışıyor, diğerleri ise bunun için yeterlicesarete sahip olamıyor. Bu renkli dil Kristen’ın zarif ve cin fikirli özgürruhuna çok uyuyor. “Böyle bir şey olsa ’Hayatta olmaz’ derdim. Ki bu da neden o tarz rol teklifleri almadığımı açıklıyor. Hareketle birlikte işekoyuluyordum. Daha işe yeni başlarken dahi her şeyi çok ciddiye aldım; benoyuncak reklamlarında veya Nickelodeon dizilerinde yer alacak biri değildimsonuçta. Benden aptalca şeyler yapmamı istediler ama ben aptal bir çocukdeğildim.”

Kristen'ındillere düşmüş asık suratı, durgun tavrı ve aksi olduğu söylentileri üzerinesürekli konuşuluyor, o da bunu anlıyor. “Bu çokkomik. Geçen gün dolapta lisedeyken sürekli kullandığım eski bir sırt çantamıbuldum. Üzeri tamamen anarşi simgeleri, sözleri ve metal düğmelerle kaplıydı.‘Vaay, görünüşünü gerçekten çok sevmiş olmalısın!’ diye düşündüm kendi kendime.İnsanların düşündüklerinin tam tersine okuldayken kurallara uyan biriydim. Tümo resmi görünüşü seviyordum, ‘Hey, aman her neyse umurumda değil,’ dergibisinden. Ama eğer ödevimi teslim edememişsem paniğe kapılıyordum.”

2001’egeldiğimizde Kristen, yönetmen David Fincher’ın Panik Odası filminde JodieFoster karşısında Hollywood’daki en büyük rolünü kaptı. Film Manhattan’da büyükbir taş evde beceriksizce gerçekleştirilen bir hırsızlık olayını konu alankaranlık, şiddetli ve zekice çekilmiş bir gerilim. "Çok zorluydu ve sahne tekrarlarının sonuyoktu, David’den bekleyeceğiniz gibi. Benim yaşlarımda bir kızı olduğu için buaramızdaki ilişkiyi daha da kolaylaştırdı, benimle nasıl başa çıkacağını biliyordu.O çok ciddi biri, ama ben de tam tersini düşünemiyorum zaten.”

Panic Room’dan sonra Kristen dahaçok hayatlarındaki gerçek, hayali, hormonal veya başka türlü nedenlerleyaşadıkları kriz anlarında yüzünü kahverengi uzun saçıyla saklayan karmaşık ve zekigenç karakterleri canlandırdı. Speak(2004) bir partide tecavüze uğradıktan sonra çevresindekilerle tüm sözlüiletişimini kesen bir lise öğrencisinin hayatını konu alıyordu. Hem filmdeki performansı hem de böylesine hassas birkonuyla büyük bir olgunlukla baş edebilmesi 13 yaşındaki aktrise harika övgülerkazandırdı.

“Filminkonusunun öneminin kesinlikle farkındaydım,” diyor. “Ve bu kendi hayatımda olanherhangi bir olaydan dolayı değildi. Ben mutlu bir ailede büyüdüm.”

Bir diğeri ise ChristopherMcCandless’ın 90’ların başında doğal hayatı yaşama sevdasıyla çıktığıAmerika’dan Kuzey Alaska’ya kadar süren yolculuğunu konu alan Sean Penn’in 2007yapımı Into the Wild filmi. McCandless Emile Hirsch tarafından muhteşem birşekilde canlandırıldı, Kristen ise bu hayalciye aşık olan genç bir sevgiliyi oynadı.“Bu güzel roller elime geçen senaryolarınkanıtı gibi. Bu tarz konularla bağ kurmamak için bir taş veya odun parçasıolmanız lazım."

O konuştukça sırf röportajın hatırınakendiyle dalga geçme yetisini geliştirmeye çalışan medyaya aşina olanaktrislerden biri olmadığı kesinleşiyor. Kristen’ın aslında işi ve genel olarak daoyunculukla ilgili şaşırtıcı derecede sağlam bir görüşü var, basit bir şekildeolmadığı birine dönüşmek istememesi de bunun bir göstergesi olsa gerek. “İnsanların bireyselliğine laf etmek istemem,ama bence insanlar aynılar, birbirlerine çok benziyorlar. Eğer iyi bir hayalgücünüz varsa kişisel daha önce asla yapmadığınız şeyleri hissedebilirsiniz.İşte bu da oyunculuk.”

Profesyonel olarak seçtiğisanat formuna bakış açısı (Kristen’ın oyunculuğu “sanat formu” olaraktanımlamayacağını düşünsem de) daha acemi bir oyuncuyken edindiği bakış açısınındaha yumuşatılmış hali gibi. Daha 13 yaşındayken bir dergiye oyunculuğu “biryalanı yaşamak” gibi gördüğünü söylemişti.

“Sanırım gençken mütevazı biriymiş gibi görünmeye çok çabalıyordum. Oyaşlarda kendimin fazlasıyla farkındaydım ve tam bir dangalak gibi görünmemekiçin çok çabalıyordum. Şimdi kesinlikle böyle hissetmiyorum. Sanırım buailemden duyduğum bir şeydi.”

Kristen’ın ailesi kameraarkasında, set ekibi olarak film endüstrisinde güçlü bir şekilde yer alıyor. “Ailem yaptığım işin ne kadar kolay olduğunu herfırsatta yüzüme vuruyor,” diye itirafta bulunuyor Kristen. “Babam bana sürekli‘Ah, git ve karavanında otur, repliklerini çalış, git ve hayatını yalan söyleyerekyaşa.’ tarzı şeyler söylüyor. Bu benim deküçükken söylediğim bir şeydi. Endişelenmeyin,bu günlerde oyunculuk üzerine daha iddialı bir bakış açısına sahibim.”

Tamamıyla dürüst olmak gerekirse,Alacakaranlık fenomeninin tek bir dakikasına bile tanık olmadan mutlu mesuthayatımı yaşabilirdim. Görüyorsunuz ya ölümsüzlük beni cezbetmiyor. Buna rağmentüm filmleri oturup izledim, bazıları diğerlerindendaha kolay esirgenebilir ama yine de bu filmler ne bana göre ne de 14 yaşımdakiyeğenime göre. Tabii 14 yaşında porno seven bir yeğenim yoksa. Kristen daitiraf ediyor, “Alacakaranlık tüm o gençve masum kızlar için çok daha çekici.” Kristen’lakariyerindeki yeni adımlar üzerine konuşmaya başladığımızda bu sayfayı kapattığı için çok mutlu görünüyor.

Jack Kerouac’in Yolda kitabınınuyarlaması gelecek yıl Ocak’ta vizyona girecek ve Kristen filmde güzelMarylou’yu canlandırıyor. Açıkça edebi açıdan Meyer’ın Alacakaranlık’ından çok dahafarklı bir kulvarda olmasına rağmen bu kitabın da hatırı sayılır bir hayrantopluluğu var. Ayrıca kitabın Amerikan edebiyatındaki en ufuk açıcı işlerden biri olduğunusöylemeye gerek bile yok. O yüzden baskı yok.

“Bu benim için çok önemli bir iş,”diye açıklıyor. “Elbette tüm oyuncularböylesine bir işin çok ciddi bir şekilde gerçekleşen görselleşme sürecindebüyük bir sorumluluk aldılar. Ama biz ne yaptığımızı biliyorduk; Walter[Salles, filmin yönetmeni] bunun böyle olmasını talep etti. Dört haftalık bir Beat hazırlık kampı geçirdik – bukulağa biraz klişe gelebilir ama bence harikaydı. Dansediyor, müzik dinliyorduk ve Walter bize defalarca Shadows’u izlettirdi. Kerouac biyografileri yazan yazarlar gelip bizimlekonuşuyorlardı ayrıca Marylou’nun – ya da daha doğrusu LuAnne Henderson’ın [Maryloukarakterinin esinlenildiği kişi] – kızı bizimle zaman geçirdi ve hikayenin içyüzüne dair harika şeyler anlattı.” Peki Kristen daha öncesinde kitabın hayranımıydı? “O benim ilk favori kitabımdı.”
Kristen ilk gençlik dönemlerindenormal okul eğitimini bırakmaya karar verdi ve evde eğitime başladı. Bununnedeni bir açıdan film çekimleri sırasında evinden çok ayrı kalmak zorundakalması ve bir açıdan da okul sisteminin onu desteklememesiydi. “Okul bana gerçekten rahatsızlık vermeyebaşlamıştı,” diye açıklıyor. “Oyunculuk yaptığım için akranlarım arasındakendimi biraz mahcup hissediyordum, fakat sonra öğretmenlerim de sorun olmayabaşladı. Okuldan uzaktayken derslerimden geri kalmayayım diye sırf benim için ekstraiş yapmak istemediler. Beni ihmal ettiler. Öğretmenlerim beni ihmal ettiler.Sadece biri değil, hepsi. Her daim biraz da olsa yaptığım şeyden dolayıutanıyorum. Daha küçükken böylesine ciddi tutkulara sahip olduğum için birazmahcubum, sadece okula gitmemek için bir sebebim olacağını asla hayaletmemiştim. Ama sonra bu olay oldu.”

Kristen şu sıralar İngiltere’ninkırsal bölgelerinde at üzerinde giderken aynı zamanda da Charlize Theron’akarşı büyük bir kılıçla meydan okuyor. Theron, ünlü hikayenin beyazperde için çekilengotik bir yeniden çevrimi olan filmin Kötü Kraliçesi oluyor. Kristen kendi rolüiçin vücuduna şekil vermek ve kıvama gelmek zorundaydı ve bu onun asla arzuettiği veya yeterli enerjiye sahip olduğu bir şey değildi.

“Daha önce hiç egzersiz yapmamıştım. Şimdi isesadece bir kutudaki belli yiyecekleri yemek zorundayım. Bu işe yarıyor, kendimiçok daha enerjik ve güçlü hissediyorum. Ergenlik dönemimde bir kız olduğumufark etmem baya zaman aldı. O zamanlar buna asla inanmazdım. Uzunca bir süre erkekçocuğu gibi görünüyordum. Artık kendimi kadın gibi hissediyorum.“

SnowWhite and the Huntsman,Gloucestershire ve çevresinde çekilmesine rağmen Kristen vaktini daha çokNotting Hill, Londra’da kiraladığı yerde geçiriyor. Önceki gün GQ fotoğrafçekiminde “erkek arkadaşım İngiliz olduğu” için Büyük Britanya’yı daha çokgezmek için can attığını söylemesine rağmen bu konuyu tekrar gündemegetirdiğimde beti benzi atıyor. “Benimle röportaj yapacağını bilseydim bunusana asla söylemezdim.”

Açıkça ondan böyle savunmacıbir tepki beklemiyordum, fakat özel hayatının ihlal edildiğini hissettiği andaKristen anında bir “Anne Kaplan”a dönüşüyor. Tüm olay, eğer bilmiyorsanız,Alacakaranlık’taki rol arkadaşı Robert Pattinson’la birlikte olup olmadığı. Bukonu Barack Obama’nın orijinal doğum sertifikası mevzusundan daha çokspekülasyon topladı. Kanıtlar (fotoğraflar, gizli saklı anlar, Noel tatilleri) tüm internetortamlarında varken bunun bu kadar büyük bir mevzu haline getirilmesine nekadar şaşırdığımı söylüyorum ona. “Evet,biliyorum,” diyor. “Hayatımın çok büyük bir bölümüGoogle’da kolayca erişilebilir durumda. Yani, hadi ama millet bu zaten çokaşikar!” Muhtemelen çok fazla şey söylediğinin fazlasıyla farkında olduğu içinruh hali gerginleşiyor. “Fakat bukonunun insanlar için ne kadar büyük bir olay olduğunun farkında olduğunusanmıyorum. Eh evet bu, insanlar için büyük bir olay. Bazıları ‘Aman. Tanrım.’diyecek. Ama yarı yarıya bir ayrım da olacak. Diğer bazıları hala ‘Gördünmü, sana birlikte olmadıklarını söylemiştim.’ diyecek."

Kristen aslında tüm odedikoculardan haberdar. Hatta öyle görünüyor kibenden daha fazla. Tüm bu isimleri biliyor:“Robstencılar” (“K-Stew ve R-Pattz”in birlikte olduğunu düşünenler),“Nonstencılar” (birlikte olmadıklarını düşünen fanlar) ve “Fuckstencılar”(birlikte veya değil umursamayanlar - fakat aslında umursayanlar). Onabunun kim için daha çok önemli olduğunu soruyorum? Odengesiz fanlar için mi? Kendisi ve Rob için mi? Bu kadar çok endişelendiği şey ne?

"Bunun için kesinlikle endişelenmiyorum. Başıma gelen onca şeydensadece biri. Bencilim. ‘O benim!’ diyen biriyim. Ve bana ait olan her şeyin oşekilde kalmasını istiyorum. Bu kaygan bir yokuşta geçen küçük ve saçma biroyun. Kendime her zaman hiçbir şeyi ele verme çünkü bunun herhangi bir amacı vesana yararı yok diyorum."

Son Alacakaranlık filminden sonra belki de budurum biraz daha kolaylaşacak diyorum. “Evet belki. Yani şu anda durum kabusgibi değil, bu sadece katlanmak zorunda olduğum şeylerden biri. Evlendiğimdeveya çocuk sahibi olduğumda herkes çocuğumun ismini öğrenmek isteyecek ve benbunu uzun bir süre söylemeyeceğim. Bunun böyle olmasını istiyorum. İsim ortayaçıkacak elbette ama benden çıkmayacak. Söylemediğim için çok kızacaklar ama benher zaman ‘Hayır!’ diyeceğim. Bazı şeyleri aniden ağzımdan kaçırmak gibi birhuyum vardı, ama bunu artık yapamayacağımı öğrendim. Bütün dünyanın senidinlediğini fark ettiğinde bunu yapamazsın. Belki de röportajlarda çok rahatsızgörünmemin sebebi budur. Yani saklanma olaylarından bahsettik ve ne yazık ki bukonuda daha da fazla uzmanlaşmam şart. Ama her şeyini ortaya dökmeye dündenrazı aktrislerden olmadığım için memnunum.”

Alacakaranlık’ın onu henüzglobal bir yıldıza dönüştürmediği döneme gidebilseydi kendisine ne gibi birtavsiye verirdi? "Her şey için okadar da çok endişelenme. Sana ait olmayan o büyük sahneler için kendinihırpalama; her şey olacağına varır. Ve tüm o röportaj verme olayı, dünyaya hitapetmek… İlk başta bu bana göre değildi. Bunu yapmak…” Gülümsüyor vesuçlarcasına parmağıyla beni işaret ediyor. Yarı şaka yollu. "Her gün etkisi sonsuza kadar sürecekolan bir şeyler söylüyorsun, bunlar hayatında en çok önem teşkil eden şeyler, hazırlıksızyakalandın, tuhaf bir tepki verdin ve insanların senden nefret ettiğinihissediyorsun. Ve bazen insanlar senden gerçekten nefret eder.”

Gerçekten mi? Gazetecilerinsenden nefret ettiğini mi hissediyorsun? “İlk zamanlarbana karşı agresif davranıyorlardı. Bununbenim enerjime bir karşılık olduğunu biliyordum. Onların,‘Hadi ama, senin sorunun ne? Oyna şu “Oyun”u.’ diye düşündüklerinihissedebiliyordum. Ama bu ‘Oyun’un nasıl oynanması gerektiğini, oynamam gerekipgerekmediğini hatta oynayıp isteyip istemediğimi bile bilmiyorum. Ama benmeydan okumaya çalışmıyordum, sadece buna hazırlıklı değildim. Ve sanırım insanlarbu halime negatif bir şekilde karşılık verdiler. Ben sadece genç biriydim vehazırlıksız yakalanmıştım. Bu insanları çok kızdırdı, bir sahtekar olduğumudüşündüler. ‘O sadece genç oluşunu bir mazeret olarak kullanıyor: ya bununlabaşa çık ya da bu işi bırak.’ İnsanlar bana bunu dediler. Peki, ben bir oyuncuyumve ne düşündüğünüz umrumda bile değil desem? Ne dersiniz?”

Gülüyor, bir Parliament Lightyakıp bir fırt çekiyor. Halinden daha memnun, mutlu ve bütün öğlen sürdürdüğüsaklambaçtan vazgeçmiş görünüyor. Peki o nasıl hissediyor? “GQ’ylabirlikte bira içen 21 yaşında bir kadınım. Vardığım nokta bu.

*James Lipton; aktör, yazar, senarist,akademisyen, tiyatro ve televizyon yapımcısı. Kendisi en çok, ünlü oyuncularınyetenekleriyle oyunculuk bölümü öğrencilerine yol gösterdiği bir program olan "Inside the Actors Studio" (1994) iletanınıyor.
**Amerika’da kahvaltılarda sıkça tüketilen birtür Meksika yemeği.

Penulis : Ferit ACAR ~ Sebuah blog yang menyediakan berbagai macam informasi

Artikel Flashback: İngiliz GQ Dergisi Röportajı ini dipublish oleh Ferit ACAR pada hari 1 Mayıs 2012 Salı. Semoga artikel ini dapat bermanfaat.Terimakasih atas kunjungan Anda silahkan tinggalkan komentar.sudah ada 0 komentar: di postingan Flashback: İngiliz GQ Dergisi Röportajı
 

0 yorum:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sitenize Ekleyiniz

Aşağıdaki kodu sitenize ekleyiniz. Kristen Stewart Hayranlari Daha Çok Olsun :) :

http://kstewartr.blogspot.com/ Kristen Stewart Resimleri Kristen Stewart Son Filmi Kristen Stewart Videolari Kristen Stewart Bloglari Kristen Stewart Imza Ve Avatarlari